Taziyeler

 NOT: Füsun E. Altın Hanım'ın yazısı dışındaki taziye yazıları  ad baş harfine göre alfabetik olarak sıralanmıştır. Bundan sonra gönderilecek yazılar da  alfabetik sıraya uyacak şekilde eklenecektir.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Füsun ALTIN: 
Gazete ilanı veren,

AFL          (Ankara Fen Lisesi 67 Mezunu Değerli Dostlarımıza)
TEV             (Türk Eğitim Vakfı)
Ç.Y.D.D.  (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği)
TEMA      (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı)
ISTEV      (Istanbul Eğitim Vakfı)
ÇEV         (Çağdaş Eğitim Vakfı)

kuruluşlarına bağış yapan, 
çelenk gönderen, 

bizzat gelerek, mesaj göndererek,
Vural Hocayı Anan, Acımızı paylaşan 
Tüm Değerli Dostlarımıza,


Vural Hocanın da Kurucu Üyesi olduğu,
Eğitim alanında çok değerli hizmetler veren 
İLKYAR kurucuları, Bağışçıları  Değerli Dostlarımız
Blok çalışmasında gösterdikleri emek ve
ilgiye çok müteşekkiriz.

---------------------------------

Füsun ALTIN:
Vural Hoca ile yaşadığımız aşk 
hem O'nu hem de beni her daim canlı  tutacak...

Bizimki ilk bakışta AŞK idi.
Birbirimizi çok sevdik; çok saydık; 
                  her zaman çok güvendik ve çok değer verdik. 
Hiç yanılmadık.
Birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk.
12 yıla sanki bir ömür sığdırdık. 
Çok faydalı, iyi işler yaptık.
Hiç fikir ayrılığına düşmedik; 
hiç üzmedik; hiç kırmadık; hiç darılmadık.
                    Nasil olabilir?

Zeka fiskiran, sevecen, cok guzel bakan yesil gozler... En ust duzeyde
entellektuel ve guven dolu adil bakis acisi, akil dolu fikirler ve espri
yetenegi ile dolu yardimci yol gostermeler, deha seviyesinde akademik
kariyer, asla zaman, mekan, kisi gozetmeksizin herkese karsiliksiz
fedakarliklar, gercek dostluk, bilgelik, en ust seviyede mutevazilik,
alcakgonulluluk, duygusallik, mukemmeliyetcilik, filozofluk, dusunurluk,
estetik, zerafet, asalet...
Vural Hoca hep cok farkliydi.
Bilimler, politikalar ustuydu.

Makedonya seyahati sonrasi, bayginlik hali geldigini soylemisti.
Makedonya'da bir ogrencisi yemege goturdugunu soylemis ve yedigim et
dokundu diye tarif etmisti.
Geldigi gecenin ertesi gunu dahiliye doktoruna gittik.
Makedonya'da yasadigini anlatti.
Dahiliye doktoru, kan tahlilleri icin hemotologa ve endoskopi,
kolonoskopi icin onay almak icin de kalp mutehassisina yonlendirdi.
Kan degerleri dusuk, sedim yuksekti.
Kalp doktoruna ilk gidisimizde tansiyonu 4'tu ve ben ayaga firlayip
aglamaya basladim ve "Hemen hastahaneye yatirin; tetkikler yapilirken
kontrolde de olur" dedim.
Doktor "Heyecanlanmayin" dedi ve Vural Hoca da yatmak istemedi.
EKG, efor testi, ultrasonografi tetkikleri neticesinde kalp mutehassisi
dahiliye uzmanina onay verdi.
"Raporun sonucuna sunu ekliyorum" dedi: "Karisinin kendisine hayran
oldugu hasta".

Endoskopi ve kolonoskopi neticesinde dahiliye uzmani "Netice iyi
hocam; 5 yil son ra endoskopi ve 10 yil sonra kolonoskopi olabilir; her
sey normal" dedi.
Daha cok kan degerlerinden suphelenildi ve 3 ay boyunca her ay kan
degerleri kontrol edildi.
Hemotolog da "Her sey normal; kan degerleri yukseldi hocam bir problem
yok" dedi.

Tum ic organlarini taramak icin bilgisayarli tomografi yapildi.
Anjiyo tavsiye ediliyordu.
Bu arada gogus hastaliklari uzmani akciger tomografisi istedi.
Nefes testi yapildi; "Korkulacak birsey yok ancak pipoyu birakin hocam"
dedi.
Ben de eve donuste "Sizden bir sey icin soz vermenizi istiyorum" dedim.
"Evdeki tutun bitince pipoyu birakiniz".
"Tamam, soz" dedi.
Ben ortalarda bir yarim kutu ve bir kagit paket gormus idi.
En fazla 2 ay surer.
Sonra fark ettim ki 2-3 yillik tutun varmis.

Bu arada kalp doktorunu iki kez daha ziyaret ettik:
Vural Hoca'nin "Bu yasta anjiyo gerekiyor mu?" sorusuna, hic basini
kaldirmadan "Hic oyle birsey yok" diye cevap verdi.
3-4 kez anjiyo randevusu almamiza ragmen, bir gun oncesinden teyid icin
aradiklarinda her seferinde iptal ettirdim diyordu.
Bir turlu gidemedik; istemiyordu; karar verememisti.
Anjiyoda tespit edilen risk 10.000'de 3; imzalanacak kagitta yazan.

Bursa'ya giderken, saat 10.30 gibi konustuk.
"Otobuste uyukluyorum" dedi; "Feribottayiz".
Akli Okan Universitesi'nde Almanlar ile ortak yapilacak Enerji
Verimliligi Egitimi icin yapilan calismalardaydi.
Cani birseylere sıkılmıstı.

Ogle saatlerinde 13.30 gibi aradiginda, Okan Universitesi'nden aldigi
telefon ile ici rahatlamisti.
Ben de "Siz yine hakli ciktiniz" dedim.
Muammer'e verdi telefonu.
Muammer, "Fusun dun hocaya gelme dedim; 10 mt ilerisi gorunmuyordu;
simdi bahar havasi var, mahcup oldum" dedi.
Ben de "Vural Hoca nereye gitse bahari goturur" dedim...........
Bir sonraki hafta uzun bir yolculugu oldugu icin Bursa
seyahatini ertelemesini istemistim.
Bogazici Universitesi'ndeki anma toreninde Prof. Mahir Arikol, "Vural
bunda da hakli cikti" dedi. "Ben daha kilibikmisim; hanim bana gitme
dese gidemezdim" dedi.
Canimin ici, hep mi hakli olur insan?

Canim esim, sevgilim, canyoldasim, birtanem.
Sizin ile yasadigimiz ask sizi yasatiyor.
Ben de gorevlerimi tamamlayincaya kadar beni de yasatacak.
Sonra yine birlikteyiz.
Oradaki zaman mefhumunu bilmiyorum birtanem.
Belki bir-iki saniye.
Yine bulusacagiz; yine kavusacagiz.
*/Iz birakanlardansiniz./*
Ustun insani ve akademik vasiflariniz hepimize yol gosterecek.
Kalici hale gelmesi icin pek cok calismalar var.
Nurlar icerisinde huzurlu olun.
Sizi Seviyorum.

...............................................................
























 
 









Fatoş, Y. Vural:
Canlar hayatlar,

Vural'ı bugün toprağa veriyoruz.
Doğanın belki de en kabul edilemez kuralı bu.
Ölüm... Neden bu kadar acı ve anlaşılmaz?

Vural, bayram ve yılbaşı sofralarımızın vazgeçilmez konuklarından biriydi.
Hepimizin gelişimine önemli katkılar yaptığını düşünüyorum.
Kendine has sakin ve bilge üslubu ile en acımasız eleştirileri bile
gülümseyerek
ve belli bir nezaket içinde yapardı.
Ailenin bir ferdi gibi yakın olmasına rağmen hepimize "Bey", " Hanım"
diye hitap ederdi.

Onunla sabahlara kadar ateşli tartışmalar yapardık.
Bilim teknoloji, politika, tarih, felsefe ne bulursak amansızca
tartışırdık..
Bizim hararetli ve acımasız eleştirilerimizi gülümseyerek dinler.
Sabrı  taşınca piposundan bir nefes çekip
"siz bitirince ben de fikirlerimi söyleyebilir miyim?" diye izin isterdi.
Bu nezaket karşısında donan ateşli Yarman, her kimse, bir an sakinleşir,
"Tabii Vural’cım, buyur" demekten kendini alamazdı.
Vural da bu sükunetten  istifade edip sakin sakin anlatmaya başlardı.
"Bakınız Tolga Bey, sizin de belirttiğiniz gibi nükleer enerji.."
diye başlayıp en acımasız eleştirilerini arka arkaya sıralardı.
Çok kızdığı zaman büyük bir nezaket içinde gülümseyerek
"Sanırım biraz abarttınız, valla, buna bırakın kargalar?,
gülmeyen k?ç kalmaz" gibisinden argo konuştuğu da olurdu.

Nurlarda yat Vural Bey! Görüşmek üzere!


























  








































































Korhan SÖKMEN :

Dostlar kendinize çok çok iyi bakın,
Zaman zaman birarada olabilmek için vesileler yaratalım.
Birbirimize aktarabileceğimiz o kadar çok şey var ki, ya
söylemeyi hep ertelediğimiz duygular. Ertelemeler geri
 dönüşümsüz durumlar yaratıyor. Sonra bir bakıyorsunuz içimizden,
 en sevdiklerimizden biri tohum olmuş ekiliyor, siz kahroluyorsunuz.
 Vural'ı yitireli bir ayı buldu ama acısı dinmek bilmiyor. İlk
 günlerin şokundan sonra daha da koyuyor insana. Şu ana dek
 yazmak içimden hiç gelmedi. Hala da gelmiyor ya. Bu duygudan
 kurtulmam gerekir diye klavyenin başına oturdum. Oturdum
 da, Vural hocamdan yanıt gelmeyeceğini bilmek çok üzüyor
 beni. Yine de burada çok sevdiğim dostlarımın olması tek teselli.
 Yaşam süremle kıyaslanınca çok az zaman geçirebildim Vural ile.
 Buna karşın yüreğimde tutuğu yer bununla ters orantılı oldu.
 Benim kendime çok yakın hissetiğim ve bende hayranlık uyandıran
 az sayıda insandan biriydi Vural. Bunun farkında mıydı hiç
 bilemiyeceğim. Vural'la birlikte, muhteşem bir beyni, hayranlık
 uyandıran bir zekayı, ince naif zeka dolu esprileri, yazdığım
 e-postalara heyecanla beklediğim yanıtları, dopdolu bir bilgi
 hazinesini, bir dostu yitirdim. Gidişiyle kocaman bir boşluk
 oluştu içimde, ve kendime öfke, niye daha fazla birlikte olmak
 için yeterince çaba göstermedim diye. Bunları ona sağlığında
 söyleyemediğim için de çok kötü hissediyorum kendimi.
 Belki bazılarınız hatırlar. Halen kullanmakta olduğumuz afl67
 listesini, daha önce kullandığımız afl listelerinin bazı
 yetesizliklerinden dolayı 2000 Mart başında oluşturmuştum. 12
 seneyi aşkın koca bir arşiv oluşmuş yazdıklarımızla. Onu Göksu
 çayının yamacındaki toprağa ektikten sonra da Vural'la bir arada
 olabilmek için;  12 yıllık arşivi tarayıp Vural'ın 6 Şubat 2001
 tarihli bu istedeki ilk mesajından başlayarak, 1 Mart 2012
 deki son mesajına kadar, her bir mesajını tek tek okudum. Sonra
 birbirimize yazdığımız liste dışı özel mesajları tekrar tekra
 okudum. Internette bulduğum videolarını izledim yayınlanmış
 yazılarını okudum. Başlarken bana sadece acı vereceğini
 sanıyordum ama öyle olmadı. Bir ay boyunca yeniden birlikte
 olduk. Unuttuklarımı hatırlattı bana, daha önce kaçırdığım satır
 aralarının farkına vardım. Çokça hüzünlendirdi,
 düşündürdü, tebessüm ettirdi, ve dahası pek çok kez güldürdü
 beni. Bir kaç kez ağladım gecenin sessizliğinde. Karmaşık
 duygular yaşadım, yeniden ne çok şey yitirdiğimin ayırdına
 vardım, ama içimde uyanan en güçlü duygu; *İ**yi ki vardın
 Vural* oldu.
 *İyi ki, iyi ki vardın Vural.*



...............................................................











































Mahmut KARAYEL:

Vural Altın'un bana çok emegi gecmistir. Ben kendimi ozel sanirken
tanidigi hemen herkese çok emegi gectigini, derin izler biraktigini sonradan
anladim. Her yil burda Berkeley toplantilarinda kendisini yetmislerden
beri gormemis yatakhane arkadaslariyla karsilasirim. Ben de ayni
yatakhanede kalirdim. Bu arkadaslardan birisi Aralik'ta geleneksel bir party
yapar. Hemen hepsi ve israrla Vural'i sorarlar, "What is our Renaissanse
man doing?" gibilerinden. Otuz yildir sizi gormeyen ve bir daha da
gorme olasiligi olmadigini dusunen bircok kisi tarafindan anilmak ve
sorulmak... Bundan daha guzel bir iz olur mu dunyada birakilacak?
Bu arkadaslar bir yil Vural'a (Mart galiba) surpriz dogum gunu yapacaklar.
Pasta asagida mutfakta. Vural da mutfaktan sorumlu ogrenci yonetici.
Nasil mutfaga gelecek. Birinin kosup odasina "Vural mutfakta yangin var!
" demesine kara verilir. Cocuk mosmor ve Vuralsiz olarak geri gelir. Ne
oldu? Ilginc bir kitap okuyormus, yangin varsa itfaiye cagir, niye buraya
gelip vakit kaybettin demis.
Galiba 1976. Odasina giriyorum. Herkes cat kapi girer, Vural ne varsa
(findik fistik, candi bar, kafayordugu yeni bir fikir) paylasirdi. Encyclopedia
Brittanica okuyor. Ogrenci maasinin buyuk bir kismini buna yatirmis. Sen
delirdin mi diyorum, kivancla B'yi bitirmek uzere oldugunu soyluyor. Bundan
sonraki kasilasmalarimizda selamlasma "hangi harfdesin" seklinde oluyor.
 .............................................................

Meral ERAL:
Sevgili Vural Hocamızın zamansız ve acı kaybı, hepimizin yüreğini yaktı…
Nükleer Camia ve Ülkemiz için çok büyük bir kayıp… Şaşkınız, Üzgünüz….
Bir Yıldız kaydı….Bir Güneş söndü….
Hocamızı 2005 yılında Ege Üniversitesi olarak düzenlediğimiz Kongremiz
sırasında daha yakından ve insan
Özellikleriyle tanıma fırsatım oldu. O günden beri ailece dostluğumuz
var. İstanbul ve İzmir seyahetlerimizde
zarif eşini de tanımak fırsatımız oldu. İkisine de hayran olmamak mümkün
değil…Hele o güzel, sıcacık evlerinde
dost sohbetleri ALTIN değerinde….
Yaşanası çok şey vardı Sevgili Hocam…Çalışma odanızdaki Boğaz Manzarası
da öksüz kaldı….Şömineniz de eskisi
kadar keyifli yanmayacak…
Bu kadar çok sevilmek, sayılmak herkese nasip olmuyor…Bazı tiyolar alsak
daha tam formülünü alamamıştık
Vural Hocam…Daha çok şey öğrenecektik sizden….Daha çok şey paylaşacaktık….
Örnek alınacak öyle güzel özellikleriniz var ki….Ayrıca
ekleyelim…..Piposu ve onun aroması, esprileri, gülüşü,
neş’esi, doğallığı, güzel kalbi…..
Ayrıca ve önemle belirtmeliyim; karşısındakine verdiği değer ve pozitif
enerji, kendini önemli hissettirmesi
ve de güven duygusu….
Mekanın Cennet Olsun… Nur İçinde Yat…
Hep Özleyecek ve Eksikliğini Çok Hissedeceğiz Aziz Vural Hocam….


.............................................................
Muammer ABALI:
 
“Len Vahdettin” dedi telefondaki ses. “Perşembe ya da cuma
  Bursa'dayım!”
  Ben Bursa'da çalışmaya başlayalı beri, haftada en az bir tam
  gün, ya da iki akşam halinde , Anadolu Hisarında boğaza karşı
  süren görüşmelerimiz kesilmişti. İstanbul'u terkedişimi
       
“Vahdettin” benzetmesiyle yüzüme vurmayı severdi. Bir süredir,
“3 eklemli güneş pilleri” üzerine Gazi Üniversitesinde
yürüttüğümüz araştırmanın koordinatörlüğünü yapıyordu. Projenin
son gelişme raporunu görüşmek üzere kaç zamandır bir araya
gelmek için debeleniyorduk.

Dışarıda göz gözü görmez bir kar yağışı vardı. Günlerden salı,
aylardan Şubat, tarih 28 sene 2012. “Evladım Bursa'da durum
vahim. Hafta'ya gel.”
“Brazilya'ya gideceğim Tasam ile Çarşamba'ya. Gelemem. Sonra da
geç olur.”
“Bak karışmam, Fethi filan gelemezler Eskişehir'den. Adnan'ın
oğlu gelesiymiş Cuma'ya. Korhan'da İzmir'de bir toplantıya
gidecekmiş! Milleti de toplayamayız!”
“Mamir, ge-liyo-rum. Bir yere kaçma. Vahdettin seni!”

Vural'ı kaybettiğimiz Cuma'nın salısıydı bu. Perşembe akşamı,
Okan Bayülgen'in sunduğu Muhabbet Kralı programında, “Fizik
Paradoksu” konusu işlenesiymiş. Konuşmacı olarak davet etmişler.
Kendisini arayan kızla dalga geçmiş “pardon hangisini
kasdettiniz” demiş; ama gene de verilebilecek bir dizi mesajlar
sıralayıp beni programa katılmanın doğruluğuna ikna etmeyi
denedi. “Git len” dedim. “Gene somurtup oturacaksın seviyenin

nakıslığını görüp, millet de seni suratsız bilecek!” “ He evet “
dedi. Daha önce de Okan Bayülgen'in bir programına çıkmışmış.
“Hocam siz hiç konuşmuyorsunuz” demiş Bayülgen. “Sizi dinlemek,
konuşmaktan daha ilginç dedim, gerçekten, ne kadar düşük seviye”
dedi. Ama gene de programa katılmaya niyetliydi.

Cuma geldiğinde, kendisini terminalden aldım. Birlikte bir yemek
yedik, ofise geldik. Yakasında, asla eksik etmediği FL rozeti
vardı. Yolda Tasam'dan aradılar. Rio'nun Brezilya'da mı
Arjantin'de mi olduğunda kafa karışıklığı yaşadık. “Güzel
Havalar Arjantin'de” dedim ben. Beunes Aires'in güzel havalar
demek olduğunu hiç düşünmemiş, kakara kikiri yaptık. “Bana
takıl, daha neler öğreneceksin” diye kafa yaptım. Sonra laf
“Fizik Paradoksu” denen bir şey var mıdır yok mudur meselesine
geldi. Yani ikimiz de böyle bir kategorinin olmadığı
kanısındaydık ama, gene hani felsefik olarak buna bir anlam
yüklenebilirmiydi filan. Oradan da akşamki Bayülgen programına
(Bilmeyenler için, Vural'ın evinde TV yoktur. Cep telefonu da
yoktu. Füsun, geçen doğum gününde emri vaki yaptı. Genellikle
kapalı bir cep telefonu oldu böylece.) geldik. Ben bir ara
bakmıştım gece programa. Vural katılmamıştı. Ya sonradan davet
düştü ya da Vural katımamayı seçti. Sormayı akıl etmedim. Ama
program vardı, İstanbul üniversitesinden Laz kökenliliği
fışkıran bir profesör ileri geri savuruyordu. Meydan boş, tavan
yüksek hesabı. Bunları söyleyince meraklandı programı.
İzlememişti haliyle.

Ofise girince internetten programın kaydını bulup incelemek
üzere uğraşmaya başladık. Ben uğraşırken, “ben bir tuvalete
gideyim” dedi. Odama bitişik tuvalete gitti. Biraz sonra bir
gürültü duyup hemen tuvaletin koridoruna çıktım. Düşmüştü.

Ayrıntı merak edilebilir diye, gerçi bundan sonrası benim için
zor. Kısaca: aklı başındaydı. Tuvaletten çıkınca ışığı açık
bıraktığını farkedip geri dönmek istemiş. Gerisini
hatırlamıyordu. Yerde ağrıyan, acıyan yeri varmı sordum. Sol
kalçası ve belinin sol tarafı acıyordu. Kıpırdatmadım.
Ofistekileri çağırdım. Revirdeki yatağı getirttim. “Biraz
uzanayım, bir şeyim kalmaz” diyordu ama ben Vural'ın
rahatsızlık, sıkıntı verme korkusundan böyle konuştuğu düşünerek
dinlemedim, ambulans söyledim. “Kalçası çatladı” diye
düşünüyordum. Rengi solmuş, terlemişti. “Senin tansiyonun
düştü”dedim. “Oluyor bana arasıra önemli değil” dedi. Sekreter
hanımı yoldan çevirdi, ambulans istemem diye israr ediyordu.
“Bana ne olduğunu ben biliyorum, 15-20 dakika uzansam kendime
geirim” diyordu. İlk yardım sertifikası olan sekreter, “Muammer
bey, başını vurmuş olabilir, uyumasına izin veremeyiz” diye
tutturdu. Vural'ı dinlemedik, ambulansı çağırdık. Kıza kıza
ambulansa binip gitti. Arkasından bir arabada ben, hasteneye
vardık. Yanımda bir çalışanımız vardı. Acilin kapısında
girdiğinde Vural'ın kimlik bilgilerini yazıyorlarmış. Bütün
bilgileri bizzat vermiş. O arada nabzı da kontrol edilmiş.
“130'a 80 bulgusuna ben şahidim” diyor Ayşin hanım. Ben içeri
girdiğimde, acil kliniğine yeni geçiriyorlardı. Beni görünce
güldü, “Mamir oğlum, doğru dürüst bir ambulans bile
getirtemedin, çok sarstılar yahu” dedi. İçeride, düşme
dolayısıyla geldiğimiz bilgisine sahip doktor, elini ayağını,
orasını burasını yoklayıp kaldır indir yaptırmaya başladı. Daha
önce söylediği sol kalça ve belin sol tarafı dışında ağrı sızı
yoktu. Ancak birden doktor, “Bu hastanın nabzına bakıldı mı?”
diye naralandı. Hemşire 130 a 80 dedi. Doktor hayır, bu görünüş
o değil diye yeniden nabız istedi ve arkasından hızla işler
değişti. Kardiyolojiden bir doktor koşarak geldi, “kesin kalp
krizi” dedi. Ve beni dışarı attılar. Biraz sonra yukarı,
kardiyoloji servisine çıkarırken koridorda son kez gördüm. Bana
gü lümsedi ama durumunun kötülüğü aşikardı.

Sanırım akşam beşi biraz geçe, Adnan geldikten 15-20 dakika
sonra, tam Korhan geldiğinde doktor hastanın kurtarılamadığını
haber verdi. Doktorun dediğine göre bütün damarlar tıkalıymış.
“Öyle kötü bir yer ki, bir türlü açamadık” dediler. Anjiyo
yapmışlar, açık kalp amaliyatı için hazırlıkları tamamlamışlar
ama bir türlü stabil hale getiremedikleri için yapamamışlar.

Kendimden bahsetmek istemem burada. Ama kısaca şunu söyleyeyim:
2 Mart ile 23 Mart arasında geçen 3 haftadır kötüydüm ben. Vural
ile ilgili bir şey söylemeye de yazmaya da elim bir türlü
varmadı. “Vural öldü! Vural öldü!” demenin dışında kendime de
bir şey söyleyemedim. Vural'ın kaybının vatana, millete ve
insanlığa ne kadar yazık olduğunu söyleyen bir çok ileti okudum.
Ama nedense “göz göre göre, önümde öldü, kurtaramadım.”
çırpınışıma ilaç olacak bir durum oluşmadı.

Vural iyi dostumdu. Başka söylenecek Hiçbir şey bir “dostun”
kaybının yerini tutmaz. Benim kendimden utanmama neden olacak
kadar “düzgün” bir adamdı. Planlarımız vardı. Kaldılar. Şimdi
ben Vural'sız yapmam onları artık.

Tam 3 hafta sonra, bu sabah saat 5 civarı bülbül sesleriyle
uyandım. Bülbül sesine uyanmanın yarattığı yaşam sevinci üzerine
çok laflamıştık. Çok severdi. Ben, Vural ile ne kadar da çok
konuda benzer duyguları taşıdığımızı hatırladım bülbül sesine
uyanırken. Yataktan çıkarken “len Vahdettin,
sen gittin ama, bülbüller ötüyor duyuyormusun” diye seslendim
Vural'a. Bizim Hoca'nın kabrinde de bülbüller ötüyordur bu
sabah. Ahdım oldu sabah sabah: Gidip “Kan rengi” bir gül
dikeceğim başucuna.
Ölümle dalga geçen, soyadıyla özdeş arkadaşım benim; bülbül
seslerine uyan hersabah!

 .............................................................



























Namık Kemal PAK:

Evrensel normlarda mükemmel bir bilim adamı, olağan üstü efendi kişiliği
ile adam gibi bir adamdı Vural Altın. Erken yaşta sonsuzluğa göçü, bu
nitelikteki insanı pek kıt olan ülkemiz için çok büyük bir kayıptır.
Yollarımız ilk olarak ünlü 1968 yılının Eylül ayında Berkeleyde kesişti.
O lisans öğretimini tamamlamaya ben de doktora yapmaya gelmiştik.
Bilimin taşrasından merkezine düşmüş genç delikanlılar olarak (o 18 ben
21 yaşındaydık) o zorlu kendini Kabul ettirme mücadelesinde birbirimize
rastlamamız ve omuz vermemiz çok büyük bir talihti. Ömür boyu sürecek
dostluğun temelleri bu bilim zirvelerine yapilan zorlu koşu sırasında
atılmıştı. Neslinin en parlak gençlerindendi. Fen lisesinde başladı
bilim yolculuğu ve Bekeley gibi bir bilim mabedinde doktoraya uzanan
seçkin bir eğitimle taçlandı. Aşırı tevazuu hep maskelese de, ilk
karşılaştığı insanlar bile gerçek bir dehayla pırıl pırıl bir beyinle
karşı karşıya oduklarını hemen anlarlardı.
Yurda dönüşte aynı  üniversitelerde çalışmadık. Ancak TÜBİTAK
yönetiminde görev aldığım 1991 yılından başlayarak tekrar birlikte olmak
fırsatı yakaladık; gönüllü danışman hizmetlerini bizden hiç esirgemedi.
Kurumun başkanlığını yaptığım dönemde ise “bilimsel düşünceyi toplumda
egemen kılmak “ misyonumuzun önemli  bir ayağı olan popüler  bilimsel
dergi ve kitap programlarında başkan danışmanı olarak çok değerli
katkılar yaptı. Türkiyeyi Cumhuriyetin 100. Kuruluş yılında uygar
dünyada hak ettiği yere taşıyacak yol haritasını belirlemek amacıyla
ülkenin hemen her sektörden akil yüzlerce insanını mobilize ederek
hazırladığımız Vizyon 2023 projesinde kilit rol oynayan aydınlardan
biriydi. TÜBİTAK’taki bu  son derece verimli aydınlanma çalışmalarımız
2003 Mayısındaki fırtına sonucu sonlandırıldı; akil insanlar dağılıp
gitti. Daha sonra bir kaç enerji politikası panelinde birlikte
olabildik; ama gönül bağımız hep sürdü.
Değerleri kendilerinden menkul düzinele rle sözde aydının ve diğer
“ünlülerin”  güdemleri doldurup taşırdığı günümüzde "dünya aydını" Vural
Altın’ın Yunus'un  “bir garip öldü diyeler” sözlerini haklı
çıkarırcasına sadece az sayıda meslektaşının yüreğini dağlayarak
sessizce sonsuzluğa  göçüp gitmesi ülkemiz için  ne hazin.
Vural Altın fiziksel yaşı itibariyle gerçekten erken yaşta aramızdan
ayrılmıştır. Ancak bu kalibrede bir aydının, bir bilge kişinin ebediyete
göçü hangi yaşta olursa olsun çok büyük bir kayıp olacaktı. Türk bilim
camiasının başı sağ olsun.
*Uğurlar olsun sevgili Vural, ışıklar içinde uyu.*
.............................................................

.............................................................





































Selman AKBULUT:

Vural Altın gördüğüm en hızlı adam olmalı.. Vural okumak için benden iki
matemetik kitabı istemişti, bende O na Ahlfors/Complex analysis + Lang/
Algebraic Structures kitaplarını ödünç vermiştim. Şaka yanından "sana
birkaç hafta veriyorum, sonunda imtihan edeceğim haa ona göre"
demiştim, (bu iki kitabın son zor kısımlarını ben kendim bile henüz
okumamıştım). Arada bir O na, kitapların neresindesin? diye sorduğumda,
o da gayet ciddi, piposunu tüttürerek "şimdilik ortalarındayım, bir iki hafta
sonra sana rapor edeceğim " diyordu, (ben içim içime "yeah sure" diye
gülüyordum). Bir iki hafta sonra kitaplardan ona sözlü sınav verdim, hemde
çok zor bir sınav, mesela Ahlforsun sonundan doubly elliptic functions,
Weistrass Theory ve Lang'dan Galois Theory ile ilgili şeyler soruyordum,
adam piposunu tüttürerek noktasına virgülüne kadar bütün teoremleri
ispatlariyla bana soyliyebiliyordu. O sınav nerdeyse o akşamın sabahına
kadar sürdü, sonunda o akşam uyumadık, sabaha doğru çay demleyip
içtik. O sabah bana nerdeyse aşağılık duyguları çökmüştü, içimden "böyle
adamlar varken ben matematikçi olamam herhalde" diye düşünmüştüm...
Kısacasi Vuralda müthiş bir fotografik hafıza vardı, ama sonra matematiğe
ilgisi kaydi, başka şeyler okumaya başladı, gitti bir "speed reading" kursu
aldı. O artık eski ikinci el kitapçılardan sandık sandık kitaplar alıp hızla
okuyup bitiriyordu. Cloyne Courtda (onun kitchen menejer oldugu Co-Op)
dönem sonu term-paper yazmak zorunda kalan arkadaşları eline iki üç cilt
kitap tutuşturup "lütfen şunları okuyup bize anlatırmısın? bu son gün paper
yazmamız gerekiyor" diye panik halinde ricada bulunuyorlardı. Vural
da "no problem" diye o kitapları hemen o akşam zırt diye okuyup adamlara
anlatıyordu. 1968 öğrenci hareketleri zamanında Vural'la bir akşam polis
önünden kaçarken (protestocuları kovalıyan Berkeley polisi) ona "lan hızlı
kaç polis gözünün yaşına bakmaz" diye yalvarmıştım, o da ben
Turkiyedenim polis bana birşey yapmaz, bak takım elbisem de var diye
arkadan yürüyerek geliyordu, aniden jop'lu bir polise yakalanınca polisin
elini sıkıp "Hi how are you?, I'm from Turkey " demiş ama yine de o
polisten bir güzel dayak yemişti. Bu olay uzun yıllar aramızda nükte
konumuz olmuştu... Hey gidi koca Vural, sen nur içinde yat e-mi?







































 Süleyman ŞENSOY:
  
Yönetim Kurulu Üyemiz  Nükleer Mühendis *Prof. Dr. Vural ALTIN*vefat
 etti. Bilge insan, can dost, yol arkadaşımızı çok özleyeceğiz.
 Alanında Ülkemizin sayılı uzmanlarından olan, yaşamı boyunca bir çok
 platformda ve son 7 yılda TASAM’da büyük hizmetler veren bilgemiz
  mekanın cennet olsun.

 2 Mart Cuma günü bir toplantıya katılmak için gittiği Bursa’da
  geçirdiği kalp krizi sonucu Hakk’ın rahmetine kavuşan Prof. Dr.
  ALTIN’ın cenazesi 4 Mart Pazar günü ikindi namazını müteakip Anadolu
  Hisarı İskele Camii’nden kaldırılacaktır.

 Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına ve TASAM
 ailesine sabır diliyoruz.































































































Yılmaz AKYILDIZ:

70 lerin başında Berkeley de 2 Vural ımız vardı:
Vural Akışık: istatistikçi, sonradan finansçı, bankacı, artık ingilterede yaşar,
ve Vural Altın: ince Vural, hayat bilgini, filozof, Berkeley Kuzey Kampusun
muhtarı. Büyük bir öğrenci yurdunun yöneticiliğini de yapardı. İnce Vural
Türk camiasında pek fazla görülmez daha çok Guney Kampuslu Selman
la takılırdı. Onlar kardeş gibiydiler, Berkeley in en hararetli yıllarında
o kargaşanın içinde beraber büyüdüler. Berkeley sokaklarında onları
beraber tartışarak yürüdüklerini şu an bile görür gibi oluyorum, işde bakın,
international house un önünden geçiyorlar.
Aradan 2012 - 1970 = 42 sene geçmis...
Vural icin Selman: "Çok hızlıdır kerata, bir gun Ahlfors un Complex
kitabını eline aldı ve kısa sürede kitabı hatmedip complex ci oluverdi "
demişti. (Daha sonraki yıllarda Vural ı Bogaziçi Matematik Bölümünde
Lineer Cebir dersleri verirken de gördüm). Yüksek lisans ve doktora
da Vural nükleer mühendisliğe merak sardı, internetteki yazılarından
(linkleri aşağıda) görüleceği gibi bu yolda epey fizik okumuş ve
öğrenmiş olmalı. Zaten kendi kendisini eğiten birisiydi. Nükleer enerjinin
savunucularından ve önde gelenlerinden oldu, tabi ki tepki de topladı. Son
Japonya da yaşananlardan sonra nükleer hususunda neler düşünüyordu
bilmiyorum, ama hayatını noktalamaya gittiği Bursa Uludağ Üniversitesinde
güneş enerjisi üzerine konuştuğunu biliyoruz...
Ben onu nükleer enerji hususunda 1979 da ODTÜ de o “distinct” ingilizcesi
ile biz hepimiz türkçe bilenlere verdiği pro-nükleer enerji konuşmasında
dinlemiştim. Her iki lisanda da müthiş bir dil yeteneği olduğu belliydi. Çok
okuyan, çok birikimli birydi. Boğaziçindeyken "Ali As" rumuzu altında
siyaset, tarih ve felsefe ağirlikli bir kitap yazdı. O kitabı ile çok iddialıydı
ama ben türkçesini çözememiştim. Gerçekten benim için ağırdı. Ali AS
kitabından hepimize birer kopya hediye etti. Şöyle bir anı da aklımda
kalmış, doğrumu yanlışmı tam bilemiyorum, sanmıyorum ama yakıştığı için
belki kendim dahi uydurmuş olabilirim..., belki de kişilerin kendilerinden
bizzat duydum: Bir başka Berkeleyli arkadaşımız Şevket Pamuk a da Ali As
kitabının bir kopyasını verirken "kardeşine de okut ki nasıl yazılır öğrensin "
demiş... Takip eden yıllarda Orhan Pamuk Nobel aldı...
Son gördüğümde insan psikolojisi üzerine 7 ciltlik bir kitap yazıyorum
demişti. BU dan ayrıldıktan sonra artık kendisinden duymaz
olmustum. Nihayet evlendiğini duydum. Çok mutluymuş, çok sevinmiştim.
Bu sabah İrini Dimitriyadise zorr haberi verdiğimde
İrini fenalaştı çünkü Vural la unutamayacağı bir anısını hatırladı:
Beraber Lineer Cebir dersi veriyorlarmış. Son gün notları verirlerken
herhalde İrini “Vural hoca, çok katısınız ” şeklinde bir söz söylemiş
olabilir. Bunun üzerine İrini bir de ne görsün, Vural ağlıyor. Son derece
duygusaldi Vural ımız. Bu sabah İrini ye Vural ın psikoloji üzerine 7 ciltlik
bir eser yazacağını bana geçmişde söylediğini ilettiğimde İrini "elbette öyle
birisi mutlaka bir psikoloji kitabi yazamalıydı " dedi ve rahmet diledi.
Bilhassa kendisi de duysun niyetiyle, tabutunun yanı başında duran
kıymetli eşine İrini nin Vural ı nasıl ağlattığını anlattığımda eşi: "kocamı
ağlatan o kadını mutlaka görmeliyim " demesiyle acısını hiç olmazsa
bir anlık da olsa başka yöne çevirebilmiştim. 5 senelik doyulamamış bir
beraberlik...
En acısı da bu olsa gerek!
----------
Kerata nın internet de güzel yazıları vardır.
Benim seçtiklerimin linkleri aşağıda:
•    http://library.atilim.edu.tr/kurumsal/pdfs/081119.pdf
•    http://www.bilim.org/forum/viewtopic.php?t=3705
•    http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=4&oru_id=2601






 








 .............................................................

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Vural Hoca, emanetiniz ailenin emin ellerinde, Nazlı Abla'nın dogum
gunu, 31 Mart,2012





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder